Sunday 17 August 2014

17 Agustos 1999

17 Agustos 1999'da Eregli'deydim, Karadeniz Eregli'sinde.

Biz kucukken yazlari annem ve ananemle Ege'de gecirirdik; onceleri dayimlarda, yazlik bittikten sonra da yazlikta. Bu uzun tatillerde denize, kuma, gunese, bisiklete, kuzenlere ve ananeye doyulur yazlik arkadasliklari da butun kis mektuplarla devam ettirilirdi. Cok guzel yillardi :)  Universite sinavindan bir onceki yaz bu duzen bozuldu tabi! Her Turk gencinin "hayatinin donum noktasi" olan universite sinavi icin hazirliklar erkenden baslayinca ben de yaz bitmeden Eregli'de buldum kendimi babamla.

Benim hafizam cok super degildir, oyle kucukluk anilarini falan cok iyi animsamam ama o geceyi cok net hatirliyorum. Allah'a sukur bir kaybimiz oldugundan degil ama sanirim hissettiklerimizden dolayi.

Gece uyanip "yatagimi biri salliyor, kim salliyor?!" diye dusundugumu hatirliyorum. Babamin odama gelip "panik yapacak bir sey yok, deprem oldu, ustune kalin bir sey al" dedigini... Odadan ciktigimda evdeki heykellerin ve biblolarin yerde oldugunu...Komsularin israrla zile bastigini, bizim babamla gayet sakin bir sekilde ortaligi soyle bir toparlayip asagiya indigimizi...Ablama telefonla ulasamadigimizi ve nasil korktugumuzu hatirliyorum sonra; Istanbul'daydi o sirada o.

Ben deprem merkezinin yuzlerce kilometre uzagindayken bu kadar cok sey hatirlayabiliyorsam merkezde olanlarin neler hatirladigini hayal bile edemiyorum :(

Ve 15 yildir hala ne zaman Istanbul'a ucakla gitsem yukaridan sehri gordugumde ilk ic cekisim bogaz icin olsa da sehrin ust uste binen binalarini gorup depremi dusunmeden edemiyorum. Umuyorum olmaz ama risk tablosunda bu kadar buyuk etkiye sahip ve bu kadar olasi bir sey icin devlet neden yeterli onlemi almiyor - bunu da anlayamiyorum!

Hos devletin kac yildir yaptigi neye anlam verdik de bunu sorguluyorum, o da ayri bir konu tabi...

Olmasin...Ama olursa da olana kadar devlet etkiyi azaltabilecek adimlar atsin! Amin!

Guardians of the Galaxy

Port of Spain'de yasamak cok garip benim icin. Sehir ilk basta bir hayal kirikligi; cunku hangi genc kiza "gel seninle Karayiplerde yasayalim" deseniz zavalli kizcagiz kendini ayagi yakan beyaz kumlardan turkuaz mavisi serin sulara kafasinda kocaman bir sapkayla giderken hayal eder :) Gel gor ki burasi bir liman sehri! Bu altin renkli kumlar icin arabayla 40 dakika uzakliktaki plajlara, turkuaz mavisi sular icin de 16 dakika pirpir ucusla Tobago'ya gitmek gerekiyor. Neyse insan 1 saat capinda boyle guzellikler olan bir yerden tabi ki de sikayet etmez :) Ozellikle adanin diger kisminda ve diger adalarda yasamin nasil oldugunu ogrendiginde! Karayipler genel olarak tatil endustrisi uzerine kurulmus bir yer, bu nedenle de cogunlukla pek bir sehir kavrami yok, daha cok tatil koyu modunda. "Boyle bir ortamda" Port of Spain buralarin New York'u olarak aniliyor?! Yaa ne sandiniz :)

Burasini sehir yapan guzelliklerden biri de sezondaki filmleri zamaninda getiren bir kac guzel sinemasi olmasi. Bunlarin icinde benim favorim kesinlikle Imax! Hala uc boyutlu filmlere cok alisamamis olsam da Imax'in dev ekraninda film izlemek beni her seferinde buyuluyor :) Londra'da yasarken de gitmistim bir kac kez, oradaki kesinlikle daha guzel ama ekstra da pahali. Burada daha gidilebilir/normal bir fiyatta biletler.

Bu aksam Imaxte Guardians of the Galaxy filmini izledik ve ben filme bayildim :) Uzun zamandir izledigim en eglenceli filmlerden biriydi kesinlikle. Bilim kurgu filmleri kucuklukten beri cok ilgimi ceker, ozellikle uzayla ilgili hikayeler. Bir yerlerde bizden baska canli turunun olabilme ihtimali muthis bir sey bence! Ve en guzel yani da bu konuyla ilgili hicbir bulgu olmadigi icin tamamen hayal gucune acik olmasi, atis serbest :) Bu film de hayal gucunun ne kadar yaratici oldugunun en guzel orneklerinden biri kanimca.

Film hakkinda bir suru sey anlatip filmi izlemeyenler icin mahvetmeyecegim; sadece komik, heyecanli, super gorsellere sahip ve eglenceli bir soundtracki oldugunu soyleyeyim - su minik videoyu da ekleyip bitireyim yaziyi :)


* Son bir not: Bu film bana The Hitchhiker's Guide to the Galaxy'i animsatti. Kitap muhtesem, filmi sallayin, zaten kocaman bir kitabi 2 saate indirme fikri bastan yanlis bir kere! Zaman bol nasilsa, tekrar mi okusam diye dusunmuyor degilim :)

Wednesday 13 August 2014

Chi chi chia - Spirulina - Bla bla bla

En son yazida bahsettigim gibi kilo artis durumu bunyeye cilgin bir alarm verince ben de cozumu kendi kendime saglikli yasam ve yeme konusunda beynimi yikamakta buldum.

Once sunu izledim, hatta bir kere yetmedi ikinci defa da sevgiliyle izledim. Hungry for Change bence gunumuzde herkesin izlemesi gereken super bir belgesel! Izleyiciye cok net bir sekilde yanlis nerede, neden yanlis ve duzeltmek icin ne yapabilirizi acikca anlatiyor. Bana gore bahsettikleri en onemli iki sey:

1) Micronutrients - Soylediklerine gore gunumuz beslenme duzeninin en kotu yani surekli macronutrients uzerine yogunlasip microlar yonunden eksik kalmamiz. Macrolar kotudur demiyor ama sonucta aldiginiz macrolar tamamen islenmis yiyecekler uzerinden oldugunda vucuttaki hucrelere yeterli besin gitmiyor ve vucut surekli kendini ac hissediyor, bu da asiri yemeye neden oluyor. Asiri yemenin ustune vucudunuza giren onlarca kimyasal da cabasi!

2) Iyilesme - Vucudun kendini iyilestirme mekanizmasi cok kuvvetli. Her hastalikta aman butun ilaclari birakin kendinize donun demiyorlar ama beslenme konusunda bunye her ne kadar kotu bir durumda olsa da siz iyi beslenmeye basladiginizda vucut kendi kendini cok cabuk bir sekilde toparlayabiliyor.

Bu ikisinin yanisira daha bir suru seyden bahsediyor, neler yiyip yememeniz lazim, hangi kimyasallara dikkat etmeniz lazim, diyet yapmanin olayi nedir vs vs.

Neyse bu super belgeselin ardindan bir de sunlari izledim:

Fat, Sick & Nearly Dead
Food Matters
Vegucated

Bu arada bunlarin bir kismini Youtube'de bulabilirsiniz, eger Netflix hesabiniz varsa orda da hepsi mevcut.

Bunlari izledikten ve internette de bilimum makale okuduktan sonra ne kadar yanlis beslendigimize tamamen ikna oldum ( - Beyin yikama konusunda ablakus kadar olmasa da oldukca basarili oldugumu kabul etmem gerekir :) ) ve yeme bicimimizi yavastan yavastan degistirmeye basladim.

Soyle seyler yapiyoruz sevgiliyle:

Kola icmemeye ozen gostermeye basladik, ozellikle diyet koladan fellik fellik kaciyoruz cok zorunlu olmadikca.

Evde kek, borek, corek uretimine ara verdik. Disarda oldugumuzda cok canimiz isterse kucuk bir porsiyon yiyoruz ama evde kocaman bir kek yapip, sonra da 'aaa ama yemek cope atilmaz' diyip hepsini yemiyoruz.

Disardan aldigimiz yiyecekler konusunda daha secici olmaya calisiyoruz. Icinde fazladan kimyasal olan yiyecekleri almiyoruz. Ozellikle high fructose corn syrupmsg ve tatlandiricilara dikkat ediyoruz. Sevgili 'hayatimi cehenneme cevirdin, her aldigim seyden killaniyorum' seklinde soylense de uzun vadede ikimiz de bunun sagligimiz yonunden iyi olacagini biliyoruz :)

Gunde en az bir ogunu cig yiyeceklerle gecirmeye calisiyoruz, bu genelde kahvalti seklinde oluyor. Evde mutfak robotu ve blender bulduk sansimiza :) Bunlarla degisik karisimlar deniyoruz, mesela:

- Havuc, salatalik, elma, kiwi, misket limonu suyu
- Yukaridakiler + muz + maydanoz
- Havuc, salatalik, pancar, muz, misket limonu suyu
- Havuc, salatalik, muz, kereviz sapi, maydanoz, cilantro, zencefil

Bu karisimlarin icine tok tutmasi ve daha besleyici olmasi icin icin 2-3 corba kasigi chia tohumu, yine 2-3 corba kasigi wheat bran, bazen jumbo rolled oats ve 1 tatli kasigi spirulina tozu koyuyoruz. Bir de tabi bu sicakta yemesi kolay olsun diye bol bol buz ekliyoruz, tatsiz gibi gelirse de agave surubu koyuyoruz biraz :) Sonuc mu? Muhtesem :) Tadi gercekten cok guzel oluyor ve beklediginizden cok daha fazla enerji veriyor ve cok daha uzun sure tok tutuyor.

Simdi alttan alttan annemin 'o kadar seyi bana koysan ben de guzel olurum' dedigini duyar gibiyim :) Annecim her zaman dedigim gibi, sen zaten guzelsin :)))

Bir diger favori kahvaltimiz da chia pudding :) Dunyanin yapmasi en kolay, en leziz ve en saglikli pudingi olabilir kendisi :) Bunun icin internette baya bir tarif bakindim. Chianin kendi tadi pek bir seye benzemedigi icin yapilisi yaraticiliga cok acik, istediginiz seyle birlestirebiliyorsunuz. Bir suru tarif arasinda kaybolunca sonunda evde olanlardan kendim bir sey ayarlamaya karar verdim.

Chia pudding icin genelde bitki bazli sutler onerilmis ama burda malesef icinde tatlandirici ve seker olmayan findik veya badem sutu yok! Evde bastan yapmak gerekiyor, onu da henuz denemedim. O yuzden ben normal sutle yaptim.

Altin oran: 3 corba kasigi chia - 1 cup sut

Aksam yemekten sonra normal boyda bir kasede 3 corba kasigi chia, 1 cup normal sut ve 1 corba kasigi agave surubunu karistirdim ve ustunu strecle kapatip buzdolabina koydum. Sonrasinda yatmadan once soyle bir karistirdim, cunku chialar kasenin dibine dogru cokuyor basta. Sabah kalktigimizda chia pudingimiz hazirdi :) Ustune 1 mango, 1 muz ve 1 misket limonu suyunu robottan gecirip ekledim. Ve en ustune de suslemek (ve biraz daha lif eklemek) icin hurma koydum. Baska bir sabah da ayni tarifi ustundeki meyve puresini muz, kuru uzum, misket limonu suyu olarak denedik, o da gayet basariliydi.

Bu tarifi sonrasinda burdaki arkadaslarim icin hindistan cevizi sutuyle denedim. Burda satilan hindistan cevizi sutunun icinde de yine fazladan kimyasallar var, ondan favorim oldugunu soyleyemeyecegim. Ayrica yaptigim puding normale gore cok daha kati, kremali gibi oldu, o da cok hosuma gitmedi dogrusu.

Bence en iyisi badem sutuyle olacak :) Onu da denedigimde yazarim tekrardan :)

Bu arada agave surubunu ablamdan duymustum, normal sekere gore cok daha saglikli oldugunu soylemisti, internette de bununla ilgili bir suru makale vardi. Ama simdi baktigimda gordum ki en son yapilan arastirmalara gore icindeki fructose orani cok yuksekmis, o yuzden aslinda normal sekere gore cok da saglikli sayilmaz diyor Dr Oz. Sanirim en iyisi organik bal veya maple syrup.

Boyle iste, bizim evde degisim basladi, son hiz devam ediyor :) Disarda da daha cok dikkat etmeye basladik, umuyorum bir sekilde bunu uzun sureli hayatimiza yerlestirmeyi basaracagiz.

Sonuclari vakit buldukca aktaracagim :)

Tuesday 22 July 2014

Zaman

"Bu sefer blogu acip her gun yazacagim, ne de olsa elimde cok fazla zaman var" demistim kendi kendime, ama pek oyle olmadi fark edildigi uzere.

Subat ayinin ortasinda bir Cuma isten ayrildim, Cumartesi sabah da kargodan geri kalanlarin bir kismini 2 bavula sigdirip sevgilinin yanina geldim dunyanin bir ucuna. O gunden beri iste hayat surprizlerle dolu bir sekilde garip bir hizda ilerliyor. "Hicbir sey yapmazsan nasil gececek o gunler?' diye dusunursun ama sasirtici ve ayni zamanda korkunc bir hizda geciyor. "Hicbir sey" de yapmiyor degilim ama calistigim gunlere nazaran su anda yaptigim isleri hala kendi icimde "ivir zivir" kategorisinden cikarmayi basaramadim.

Bu sirada "zaman"la ilgili dusunduklerimi ve hissettiklerimi su koseye not edeyim istedim:

Zaman garip bir olgu...Tam zamanli calisirken hicbir seye zaman yetmiyormus gibi gelirdi; "ah calismasam neler neler yaparim" avunmalari vardi hep, okunacak kitaplar, her gun spor yapmalar, kesfedilecek yeni tarifler, taninacak yeni insanlar, yapilmak istenip zaman bulunamayan hobiler.

Peki elime bir suru zaman gecince n'oldu? Ozetle "bunyede bir yayma egilimi"! Ne yapacak olsam "amannnn nasilsa daha butun gun/hafta var" hissiyati bir sure yakami birakmadi. Belki de yillarin yorgunlugu cikti, bilemiyorum! Sonrasinda gerek sevgili, gerek ablam sag olsun bir silkelediler - ya bir daha boyle bir "calismama" luksum olmazsa? Gunlerimi bilgisayar basinda, arada bir gelen "emekli olmaniza tam 30 yil var" mektuplari arasinda gecirmeye donersem? Iste o zaman bu gunleri "ah benim essek kafam" seklinde anmamak icin ise koyuldum. Hala zamanimi en verimli sekilde kullaniyorum diyemem ama is ustundeyim, azimliyim, olacak!

Bu yayma donemi bu arada ekstra 6 kilo seklinde yansidi vucuda! Durum feci! Kendimi "Secret Eaters" programindaki dombiler gibi hissediyorum - her gun gyme gidip kilo alan bir tip oldum resmen! Sevgili de dalga gecmeye devam ediyor "evlenince kendini salan kadinlar gibisin" diye :) Malum atip tuttuk o kadar "hic kendimi birakmayacagim, spora yapmaya devam edecegim, kilo almayacagim" diye :) O yuzden bu aralar detox, sebzeler, meyveler, cig yemekler gibi seyler uzerine yogunlasmis durumdayim. Gercekten artik saglikli yasam stili oturtmam gerekiyor!

Bir gun M ve D bu blogu okuduklarinda "zavalli teyzos butun hayatini diyet yaparak gecirmis" yerine "teyzos bu saglikli yasam isi icin ne kadar ugrasmis ama bak sonunda basarmis" derler diye umuyorum :)

Bakalim "zaman" ne gosterecek...

Tuesday 22 April 2014

Kronik Sisko

Bugun gune Izzet Capa'nin Kronik Sisko yazisini okuyarak basladim. "Turkiye'de o kadar olay oluyor, sen oturup abuk sabuk bir kose yazisiyla mi basliyorsun gune" geyigi istemem! Pek tabi ki onlari da okuyoruz ama Osman Muftuoglu'na, Dr Oz'e ve her turlu diyet/saglikli yasam yazisina karsi zaafim var, okumasam olmaz! Hadi tamam, itiraf ediyorum, bunun oncesinde Guzin abla'nin su yazisini da okudum basliga dayanamayip! Turkiye'de hala Guzin ablaya yazan insanlarin olmasi her seferinde sasirtiyor beni, baya uzucu bir durum kanimca.

Her neyse konumuz siskoluk. Oncelikle Capa'nin yazdigi olay yalan dolan bence - boyle uzaktan cok guzel atip tutarim :) Ama haksiz miyim? Sen adamin butun yeme icme aliskanliklarini ogren, evine gunluk belirli kalori limitinde yemek gonder, spor yaptirt, sonra neymis makina zayiflatmis! Makina bence olayin piskolojik yani, tamamen bir placebo etkisidir diye dusunuyorum. Sen zaten karsindakini belirli bir sinira sokuyorsun, karsindaki de gaza gelmis durumda, gerisi tamam iste. 6 ay sonra su eve gelen yemekler bitsin, bu terapisti daha az gormeye baslasin, sonra tekrar yazsin bakalim ne olmus sonuc?!

Simdiye kadar okudugum ve annemin, ki kendisi yemek ogretmeni ve bu konuda oldukca bilge bir insandir, bikbiklenmelerinden anladigim kadariyla bu siskoluk olayi, hormonel bozukluklari gozardi edersek eger, tamamen bir denge isi. Her gun her seyden bir miktar yemek gerekiyor, onemli olan o "miktar"in insanin bunyesi icin hangi seviyede dogru olduguna karar verebilmekte.

Mesela bazi diyetler ekmek yememeyi ongoruyor, bir hafta ekmek yemiyorsun, agzinin icinde aft cikiyor - neden? Cunku B vitamini eksikligi oluyor. Sonra bazilari cok fazla meyveye abaniyor, sonra n'oluyor, aaa kilo verilmiyor, cunku gunde senin alman gereken seker miktari yaklasik 25gr iken sen o meyvelerden ve meyve sularindan bunun on katini aliyorsun neredeyse. Sonra bir de et yogunluklu diyetler var, bunlarin da uzun vadede damar sertlikleri vs seklinde cok pis geri donumleri oluyormus insana yazilan cizilene gore.

Yillardir bir dikkat etmis bir salmis bir insan olarak yegane kesfim bu benim iste, denge! Uzun vadede dengeyi tutturabilip sporu da duzene sokarsak hayat cok daha saglikli, vucut da cok daha fit bir hale gelecek :)

Gelecek diyorum cunku hala gelemedi, hala ugrasiyorum hayattaki saglikli yasam dengesini oturtabilmek icin. Itiraf ediyorum istahi acik bir sevgiliyle durum daha da zor! Sunu yesek mi dediginde "hani saglikli yasamdi, bosver onu, cikar elmalari" deme rolu hep bende, o nedenle biz benim istahim cercevesinde dengeliyiz :)

Ama olayi tabi sadece benim istahima da birakmiyoruz, zayif oldugumuzu bildigimiz noktalardan kacinmaya calisiyoruz. Oturup eve kola almiyoruz, iceceksek disarda nadiren icmeye calisiyoruz.  Markette karisik findik fistik olsun, kocaman kaplarda dondurmalar olsun - goruyoruz, almiyoruz! Kocaman iki kiloluk dondurma alip evde iki gunde binlerce kalori almak yerine gidip disarda iki uc top yiyip istahimizi bir sureligine kesiyoruz. Kalori almiyor muyuz, yine aliyoruz ama en azindan daha az almis oluyoruz.

Sevgili bundan mutlu mu? Tabi ki hayir :) Periyodik olarak "bu evde neden bir tane bile sagliksiz bir sey yok?!?" diye soylenmeleri oluyor, e olur o kadar :)

Boyle boyle duzene girecek her sey, biz de kronik siskoluktan kurtulacagiz elbet :) Tek is sevgiliyi spora alistirmakta, onu da yaptik mi olay tamamdir :)

Bu arada ne zaman sisko desem aklima Hurriyet'in "Prense dobisko dediler" haberi geliyor :) Ingiltere'nin yeni veliahti Prince George icin medyada "chubby" tanimi kullanilmisti, ondan :)))

Dobis, mutlu ve saglikli gunler olsun :)

Saturday 19 April 2014

Neredesin Firuze?!

Evet, buradayim! Pek uzun bir aradan sonra tekrar blog postlarina basliyorum. "Yasasinnnnn" cigliklari duyar gibiyim, heh heh :)

Bu "pek uzun" aranin tabi ki belirli nedenleri vardi - her zaman her seye bir bahanem vardir! Elektrikler kesildi, odevimi kopek yedi geyigine girmeyecegim ama bir isteksizlik vardi; butun gunu bilgisayar basinda gecirip sonrasinda daha da fazla bilgisayar gormeme isteksizligi.

O arada neler oldu neler sevgili gunluk! Bu kiz buyudu, evlendi, baska diyarlara tasindi. Prenses M'nin kardesi Prenses D dogdu, ve bu kizin Londra'dan ayrilmasi dogal haliyle biraz zor oldu. Ama hayat beklemiyor, sevgili hic beklemiyor :) N'apalim, atladik geldik, yeni bir maceraya atildik, bir sure Karayipler'deyiz!

Sevgiliyle yasam genel olarak mutlu, huzurlu ve komik! Demin uyku sersemi gelmis, bloggerla ugrastigimi gorunce "isim buldun mu, isim? Bence 'beyimin prensesi' koy, cok guzel oldu bence" diyor :) Neyse ki kendisi blog isinde degil :)))

Neyse, saatler sabah 5i gosterirken sanirim artik yatma vakti geldi. Gecenin cogunu abuk subuk blogger ayarlariyla ugrasarak gecirdim. Dogru duzgun postlar adam akilli kafamin yerinde oldugu zamanlara kalsin.

Dedigim gibi iste, ben buradayim, siz neredesiniz?